Giresun’da yaşanan sel felaketini ile her selde olduğu gibi dere yatağına yerleşim yerleri tartışıldı ve yazıldı.  Selin nedeni küresel ısınmaya, HES (Hidro elektrik santrallerine) bağlandı. Yaşanan ölümlerin nedeni ise genel olarak Dere yatağına yapılan yerleşim yerlerine ve yerel yönetimlerle var olan hükumete bağlandı.

Bunların hepsinin katkısı olmuştur lakin hiçbiri de tam doğru değildir. Başta Ahmet Hakan olmak üzere birçok yazarda hemen hemen bunlara benzer şeyler yazdılar. Ben görmedim, okumadım Karadenizli bir yazarın çıkıp işin gerçeğini yazdı mı? Yazmadı mı?

Dilimin döndüğünce ben yazayım dedim.  “KARADENİZ’İN DE DERE YATAĞI YERLEŞİM OLMASI OLMAZIDIR”

Neden mi?

Her ortaokul öğrencisinin de bileceği gibi Karadeniz, Deniz dik paralel dağlar ile iç kesimleri de dağlık ve yerleşim yerleri dağınık olan bir yerleşim yeridir.

Peki, ne anlama gelir bu. Basitçe düz arazisi yoktur.

Osmanlı’dan bu yana, Cumhuriyet döneminin başları da dâhil Karadeniz insanı dağlarda yaşayan bir topluluktu. Deniz kenarlarında nispeten daha düz arazi olmasına rağmen, sahillerde olan sivrisinek ve onun getirdiği sıtma hastalından kaçmak için insanlar daha iç kesimlere yerleşme ihtiyacı hissetmişler. Bu insanların birbiri ile alışveriş yapması yani pazarların kurulması için dere kenarlarında var olan düzlükleri bulmuş. İşte benim de atalarımın olduğu Giresun’a bağlı Yağlıdere ilçesi ve selde en çok hasar gören Dereli bu şekilde kurulup günümüze kadar gelen yerleşim yerleridir. Bu ilçelerin biraz ilerisi yaylalardır ki rakım yükseklikleri 1500 metreden başlar 3000’lere kadar çıkar.

İlçelerin adlarından da belli olacağı gibi bu yerler yöre halkının hayatını ve gelişimini doğrudan etkilemektedir.

Örneğin Yağlıdere; ahşap bir caminin dere kenarında yer alan en büyük düzlüğe yapılaması ve Cuma günleri Cuma namazını toplu olarak kılmak isteyen insanların yürüyerek, atları katırları ile gelip namaz kılıp sonrada pazar alışverişi yapıp köylerine dönmesi ile kurulan bir yerleşim yeridir.

Keza Dereli’nin de ve başka dere kenarında olan yerleşim yerlerinin kurulma hikayeleri hemen hemen hepsinin aynıdır.

Dere yatağına yakın yerlere yerleşim yerlerinin kurulmasını savunmuyorum elbette. Tarihinde Karadeniz insanı bu yerleşim yerlerini keyfi değil bir mecburiyetten kurmuştur halada bu mecburiyet vardır ve var olacaktır.

Yağlıdere ve Dereli üzerinden anlattığım bu mecburiyete bir not eklemek lazım. Buraları daha önceleri de sel basmıştır ve can kayıpları da olmuştur.  Buralar bu kadar çok yağış daha önceleri de almıştır bundan sonrada alacaktır.

Sorun var olanı yönetmede.

Karadeniz’in bu gerçeğini görüp var olanı yönetmede beceriksiziz. Bizler bu gerçeği görüp ona göre tedbir almalıyız.

Bu yerleşim yerleri Karadeniz insanının olmazsa olmazıdır.

Çoğalan nüfus ile buralara daha fazla binalar yapıldığını da kabul etmek lazım işte yeni binaların yapımına bir sınırlandırma gerekebilir kaldı ki buda gelişme ile mecburiyetten doğmaktadır.

Çözüm:

  • Elbette yeni bina yapımının kontrolü,
  • Tsunami de olduğu gibi sel uyarı sistemi. Sel genelde dağlarda ki yağışın toplanması ile birden yerleşim yerlerine ulaşıyor. Derelerin daha dağa yakın yerlere sel geldiğini anlayacak ve yerleşim yerlerine alarm verecek şekilde alarm sistemi olmalı. Meteoroloji biz uyardık şeklinde yapmak yeterli değildir.
  • Su basma seviyeleri yüksek olmalı
  • Birçok ölüm yollarda meydana geliyor. Kolay ve ucuz olsun diye dere kenarından yol yapılıyor. Yollar zorda olsa daha yukarıdan yapılmalı yada mühendislik planları daha sağlam yapılmalı.

 

HES (Hidro elektrik santralleri)’lerin eko sitemi, doğal drenaj sistemini bozduğu da doğrudur. Karadeniz’de yapılaşmanın da çok ama çok kötü olduğu da doğrudur. (yaylalar başta olmak üzere köylerde yükselen apartmanlar ve beton binalara da dur demek lazım)

Karadeniz’e en çok Karadeniz insanın ihanet ettiği değerini bilmediği de maalesef doğrudur.

 

Fedai Çakır

İstanbul, 24 Ağustos 2020

Önceki İçerikAVRUPA’DA İLK KEZ FAALİYET YAPACAK OLAN BİR YERLİ TÜRK FİRMASININ YATIRIM YAPMASININ GURURUNU YAŞIYORUZ
Sonraki İçerikTRABZON SPOR’UN RENKLERİ